GÖKKUŞAĞIM
5 posters
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
GÖKKUŞAĞIM
En son *Kibele* tarafından Perş. Ocak 22, 2009 9:23 am tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
ADINI SEN KOY
Gerçek aşklar yaşanmayalı asırlar oldu sanki
Ve ben asırlardır yalan aşklara kapadım kalbimi
Biri gelse, kalbimin kapılarını çalsa
Var mısın benimle gerçek aşkı yaşamaya dese
Evet demeye cesaretim var mı bilmem ki?
Asırlardır yüreğim yaralı, yüreğim rehin
Gözlerini hatırlıyorum eriyor içim
Bilmem nasıl kendime geleceğim
Kalbimin kapısını çalana nasıl evet diyeceğim
Daha çok sevebilecek miyim, daha gerçek
Yalansız, dolansız bakabilecek miyim gözlerine
Ya o kabul edecek mi beni olduğum gibi
Kalbim istiyor, bedenim istiyor, ruhum istiyor
Yeni, güzel ve gerçek bir aşkı
Özledim heyecanı, beklemeyi, içten bir gülümsemeyi
Çılgınca seni seviyorum diyebilmeyi
Yüreğim ağlıyor hıçkırıklarla
Çağlayanlar boşalıyor gözlerimden
Haykırmak istiyorum, dünya duysun istiyorum
Beni gerçek aşkla sevebilecek
Sevdiğini dünyaya haykırabilecek
Tüm engelleri aşıp bana gelebilecek
Sevgi dolu yüreği bekliyorum
İŞTE BEN O YÜREĞİ SEVİYORUM
Mine ATLI (30/07/2008-12,13)
Gerçek aşklar yaşanmayalı asırlar oldu sanki
Ve ben asırlardır yalan aşklara kapadım kalbimi
Biri gelse, kalbimin kapılarını çalsa
Var mısın benimle gerçek aşkı yaşamaya dese
Evet demeye cesaretim var mı bilmem ki?
Asırlardır yüreğim yaralı, yüreğim rehin
Gözlerini hatırlıyorum eriyor içim
Bilmem nasıl kendime geleceğim
Kalbimin kapısını çalana nasıl evet diyeceğim
Daha çok sevebilecek miyim, daha gerçek
Yalansız, dolansız bakabilecek miyim gözlerine
Ya o kabul edecek mi beni olduğum gibi
Kalbim istiyor, bedenim istiyor, ruhum istiyor
Yeni, güzel ve gerçek bir aşkı
Özledim heyecanı, beklemeyi, içten bir gülümsemeyi
Çılgınca seni seviyorum diyebilmeyi
Yüreğim ağlıyor hıçkırıklarla
Çağlayanlar boşalıyor gözlerimden
Haykırmak istiyorum, dünya duysun istiyorum
Beni gerçek aşkla sevebilecek
Sevdiğini dünyaya haykırabilecek
Tüm engelleri aşıp bana gelebilecek
Sevgi dolu yüreği bekliyorum
İŞTE BEN O YÜREĞİ SEVİYORUM
Mine ATLI (30/07/2008-12,13)
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
UÇURUYORUM YÜREĞİMİ
Yüreğim kayıp gidiyor ellerimden tutamıyorum.
Zavallı yüreğim benim. Ne acılar çekti.
Ama asla beni yarı yolda bırakmadı.
Hep sevdi, sevecek olanı bekledi durdu.
Bir kere güldü, ama çok ağladı.
Şimdi uçmak istiyor yüreğim.
Ben de tutmak istemiyorum artık onu.
Gitsin özgürce.
İster açık denizlere, ister sonsuz gökyüzüne.
Elbet uzaklarda aradığı yüreği bulacak nasılsa.
Korkmuyorum, güveniyorum yüreğime.
Hep o beni dinledi, ben sevdim o da sevdi, ben ağladım, o da ağladı.
Daha ne kadar dayanabilirdi ki….
Özgürce sevmek istiyor artık.
Gitsin bulsun aradığını, belki ben de bir kez daha gülerim.
Ben beceremedim sevmeyi, sevilmeyi de.
Sevdim ağladım, sevdim kaybettim.
Yine aşık olmak, sevmek istiyorum.
Aşka açım ben.
Aşksız yaşayamıyorum, bir yanım eksik hep.
Belki yine acı olacak, belki gözyaşı, belki terk ediliş,
Olsun ne çıkar, değer diyorum her şeye.
Şimdi yüreğimi özgür bırakıyorum.
Uçsun istediği yere, o beni tanıyor, bulacak seveceği,
Onu sevebilecek yüreği.
Ve biliyorum ki
Her kadının önünde diz çökecek bir erkek mutlaka vardır.
Onu bul ve dön bana yüreğim.
Yolun açık olsun………….
Mine ATLI 30/07/2008 - 16,28
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
vay baboşşşşş
valla süper ötesi sözler tebrikler minee
©*_MAVI*KUS_*©- Mesaj Sayısı : 22
Nerden : ANKARA
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
Durun bakalım daha yeni başladım...
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
heehee
heyytttt tutmayınnnnn mine ablayıı geliooo
©*_MAVI*KUS_*©- Mesaj Sayısı : 22
Nerden : ANKARA
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
ÇIKMAZ SOKAK
Bu sabah farklı uyandım. Bir de ne göreyim, yüreğim yerinde yok.
Gördüğüm rüya gerçek miydi yoksa?
Rüyamda yüreğimi uçurmuştum.
Bana, beni sevebilecek bir yürek bulsun diye.
Heyecanla fırladım yerimden.
Yetişmeliydim yüreğime.
Ama nerede olabilirdi? Nasıl bulabilirdim onu?
Dışarı çıktım.
Yüreğim nerdesin diye bağırdım avazım çıktığı kadar.
Bir ses yok, bir soluk yok.
Ne yapacaktım şimdi? Yüreksiz yaşanır mı?
Boş boş dolaşmaya başladım sokaklarda.
Parklar, bahçeler, her yere baktım. Yok yok…
Birden bir kelebek uçuşmaya başladı etrafımda.
Gökkuşağının renklerine bezenmiş.
Elimi uzattım kondu elime.
Gözlerime yaklaştırdım.
Korktu uçtu elimden.
Peşinden gittim gökkuşağı kelebeğin.
Saatlerce o uçtu, ben yürüdüm.
Ama hiç kaybolmadı.
Hiç bırakmadım peşini.
Sonra bir sokağa girdi.
Ben de peşinden.
Uçtu, uçtu , uçtu…..
Birden dönmeye başladı olduğu yerde.
Koştum yanına.
Yerde bir şey vardı, kanıyordu.
Eğilip baktım…
Yüreğimdi,
Ölmüştü.
Kelebek yüreğimin üzerine kondu.
Kanatları yanına düştü, o da öldü.
Yüreğimi elime aldım.
Kelebek üzerinde.
Başımı kaldırdım.
Sokağın sonu.
Zavallı yüreğim, çıkmaz bir sokakta ölmüştü….
Mine ATLI
Bu sabah farklı uyandım. Bir de ne göreyim, yüreğim yerinde yok.
Gördüğüm rüya gerçek miydi yoksa?
Rüyamda yüreğimi uçurmuştum.
Bana, beni sevebilecek bir yürek bulsun diye.
Heyecanla fırladım yerimden.
Yetişmeliydim yüreğime.
Ama nerede olabilirdi? Nasıl bulabilirdim onu?
Dışarı çıktım.
Yüreğim nerdesin diye bağırdım avazım çıktığı kadar.
Bir ses yok, bir soluk yok.
Ne yapacaktım şimdi? Yüreksiz yaşanır mı?
Boş boş dolaşmaya başladım sokaklarda.
Parklar, bahçeler, her yere baktım. Yok yok…
Birden bir kelebek uçuşmaya başladı etrafımda.
Gökkuşağının renklerine bezenmiş.
Elimi uzattım kondu elime.
Gözlerime yaklaştırdım.
Korktu uçtu elimden.
Peşinden gittim gökkuşağı kelebeğin.
Saatlerce o uçtu, ben yürüdüm.
Ama hiç kaybolmadı.
Hiç bırakmadım peşini.
Sonra bir sokağa girdi.
Ben de peşinden.
Uçtu, uçtu , uçtu…..
Birden dönmeye başladı olduğu yerde.
Koştum yanına.
Yerde bir şey vardı, kanıyordu.
Eğilip baktım…
Yüreğimdi,
Ölmüştü.
Kelebek yüreğimin üzerine kondu.
Kanatları yanına düştü, o da öldü.
Yüreğimi elime aldım.
Kelebek üzerinde.
Başımı kaldırdım.
Sokağın sonu.
Zavallı yüreğim, çıkmaz bir sokakta ölmüştü….
Mine ATLI
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
GÜNEŞİN KIZIYIM BEN
Dünyanın merkeziyim ben magma gibi yanar dururum. Hep çok sıcak kanlı olduğumu söylerdin. Sende şeytan tüyü var, tanıyan bırakamıyor sıcacık kalpli yarim derdin.
Magma üzerindeki erimiş metal tabakasıyım ben. Sıcakken akıp giden, soğuyunca kaskatı kesilen. Soğuk hallerimden korkardın hep. Yakışmıyor bu haller yüreğine derdin.
Metal tabakasının üzerindeki kayaçlarım ben. Hep sert görünmeye çalışan. Ama bazı anlarda yumuşacık. Sen o anlarımı çok iyi bilirdin. Bir şey isteyeceksen hep o anlarda isterdin.
Kayaçların üzerindeki toprak anayım ben. Her şey bende.
Sahralarım vardır benim. Gözalabildiğince sapsarı kum. Gündüzünde güneş yakar, gecesi çok üşütür. Gözün korkmazdı, çünkü sahralarımda vahalarım da vardı, yemyeşil, az da olsa vardı işte. Bazen bendeki serapları görürdün, ne güzeldi o anlar.
Kıraç topraklarım vardır, kupkuru ve susuz. Tek tük ağaçlar bitkiler yeşermiştir üzerimde.
İçimde böcekler karıncalar yılanlar zor yaşar. Hoşlanmazsın bu halimden bilirim.
Verimli topraklarım vardır benim. Üzeri yemyeşil. Irmaklar akar, çağlanalar çağlar durur. Irmaklarımda çocuklar oynar, hayvanlar sulanır, balık tutulur, Yakınımda piknik yapar insanlar. Gülerler eğlenirler, mutludur benimle insanlar.
Ormanlarım var benim. Yemyeşil, taptaze. Her milimetre karesinde bir can yaşar. Dünyaya hayat verir ormanlarım. Onlar sana emanet, her daim koru.
Gözalabildiğince denizler,okyanuslar var bende. İçlerinde balıklar, yosunlar, mercanlar. Öyle hareketliyim ki bazen, ezer geçerim, bazen e çarşaf gibiyim, doyamazsın seyrime. Hele bir de mehtap varsa değmesinler keyfime. Üzerimde gemiler, kayıklar ve hep sahip olmak istediğim, özgürlüğe kaçmayı düşündüğüm yelkenliler. Bembeyaz kuğu gibi, uçuyorlar sanki mavi sularımda. Sakın ha sakın çok derinlerime dalma, orada ne var ben de bilmem. Sana zarar gelmesin bir tanem. Ben bile kururum yoksa…..
Denizlerin, karaların üzerindeki gökyüzüyüm ben. Bazen masmavi, bazen gri. Sen her halimi severdin hatırlar mısın? Hepsi sana yakışıyor derdin. Masmaviyken kuşlar uçuşur bende. Bulutlar onlara yoldaş. Bazen rahatımı birkaç uçak kaçırır. Ya uçurtmalar… Ne güzel süzülürler bende. Öbür uçlarında şen, güleç çocuklar. Onlar hepsinden başka.
Gri zamanlarımda bulutları alet edip en saf halimi boşaltırım üstünüze yağmur olarak, yıkanın, arının, canlanın diye. Bazen çok üşürüm kar olarak yağarım üstünüze. Her tanem birbirinden farklı. Sakın arama bulamazsın birbirinin eşi kar tanelerini.
Rüzgar olur eserim, Bazen serinletirim çok sıcakladığında, aman sakın kızdırma beni bazen de çok kötü eserim. Yıkarım, Dağıtırım, yok ederim. Sakın bu halimden, kaç benden.
Gökyüzündeki binlerce yıldızım ben. Bulutlar izin verirse görürsün beni. Bazen pırıl pırıl olurum, bazen de sönük. Güneş ne kadar destek olursa bana o kadar parlarım ben.
Gökyüzündeki ay’ım ben. Canımın istediği şekle girerim. Güneş izin verdiğince geceleri görürsün beni. Gündüz korkarım güneşten. Ama bazı gecelerde içime kapanıyorum, gizliyorum kendimi senden. Sakın arama o gecelerde beni. Asla bulamazsın. Belki yarın gece görüşürüz.
Kalk artık sevdiğim, gönül sözlüm sabah oldu. Çek perdeyi, aç pencereyi kaldır başını gökyüzüne. Gördün mü? İşte oradayım ben.
Sakın, sakın bakma. Güneş çok parlak, yanmasın gözlerin.
Çok abartama beni gözünde, ben güneş değilim.
Ama bak güneşin yanındayım.
Hep oradayım, gördün mü Sevdiğim.
Neden mi oradayım bir tanem.
Çünkü
GÜNEŞİN KIZIYIM BEN……………………………..
Mine ATLI 31/07/2007 – 00.40
Dünyanın merkeziyim ben magma gibi yanar dururum. Hep çok sıcak kanlı olduğumu söylerdin. Sende şeytan tüyü var, tanıyan bırakamıyor sıcacık kalpli yarim derdin.
Magma üzerindeki erimiş metal tabakasıyım ben. Sıcakken akıp giden, soğuyunca kaskatı kesilen. Soğuk hallerimden korkardın hep. Yakışmıyor bu haller yüreğine derdin.
Metal tabakasının üzerindeki kayaçlarım ben. Hep sert görünmeye çalışan. Ama bazı anlarda yumuşacık. Sen o anlarımı çok iyi bilirdin. Bir şey isteyeceksen hep o anlarda isterdin.
Kayaçların üzerindeki toprak anayım ben. Her şey bende.
Sahralarım vardır benim. Gözalabildiğince sapsarı kum. Gündüzünde güneş yakar, gecesi çok üşütür. Gözün korkmazdı, çünkü sahralarımda vahalarım da vardı, yemyeşil, az da olsa vardı işte. Bazen bendeki serapları görürdün, ne güzeldi o anlar.
Kıraç topraklarım vardır, kupkuru ve susuz. Tek tük ağaçlar bitkiler yeşermiştir üzerimde.
İçimde böcekler karıncalar yılanlar zor yaşar. Hoşlanmazsın bu halimden bilirim.
Verimli topraklarım vardır benim. Üzeri yemyeşil. Irmaklar akar, çağlanalar çağlar durur. Irmaklarımda çocuklar oynar, hayvanlar sulanır, balık tutulur, Yakınımda piknik yapar insanlar. Gülerler eğlenirler, mutludur benimle insanlar.
Ormanlarım var benim. Yemyeşil, taptaze. Her milimetre karesinde bir can yaşar. Dünyaya hayat verir ormanlarım. Onlar sana emanet, her daim koru.
Gözalabildiğince denizler,okyanuslar var bende. İçlerinde balıklar, yosunlar, mercanlar. Öyle hareketliyim ki bazen, ezer geçerim, bazen e çarşaf gibiyim, doyamazsın seyrime. Hele bir de mehtap varsa değmesinler keyfime. Üzerimde gemiler, kayıklar ve hep sahip olmak istediğim, özgürlüğe kaçmayı düşündüğüm yelkenliler. Bembeyaz kuğu gibi, uçuyorlar sanki mavi sularımda. Sakın ha sakın çok derinlerime dalma, orada ne var ben de bilmem. Sana zarar gelmesin bir tanem. Ben bile kururum yoksa…..
Denizlerin, karaların üzerindeki gökyüzüyüm ben. Bazen masmavi, bazen gri. Sen her halimi severdin hatırlar mısın? Hepsi sana yakışıyor derdin. Masmaviyken kuşlar uçuşur bende. Bulutlar onlara yoldaş. Bazen rahatımı birkaç uçak kaçırır. Ya uçurtmalar… Ne güzel süzülürler bende. Öbür uçlarında şen, güleç çocuklar. Onlar hepsinden başka.
Gri zamanlarımda bulutları alet edip en saf halimi boşaltırım üstünüze yağmur olarak, yıkanın, arının, canlanın diye. Bazen çok üşürüm kar olarak yağarım üstünüze. Her tanem birbirinden farklı. Sakın arama bulamazsın birbirinin eşi kar tanelerini.
Rüzgar olur eserim, Bazen serinletirim çok sıcakladığında, aman sakın kızdırma beni bazen de çok kötü eserim. Yıkarım, Dağıtırım, yok ederim. Sakın bu halimden, kaç benden.
Gökyüzündeki binlerce yıldızım ben. Bulutlar izin verirse görürsün beni. Bazen pırıl pırıl olurum, bazen de sönük. Güneş ne kadar destek olursa bana o kadar parlarım ben.
Gökyüzündeki ay’ım ben. Canımın istediği şekle girerim. Güneş izin verdiğince geceleri görürsün beni. Gündüz korkarım güneşten. Ama bazı gecelerde içime kapanıyorum, gizliyorum kendimi senden. Sakın arama o gecelerde beni. Asla bulamazsın. Belki yarın gece görüşürüz.
Kalk artık sevdiğim, gönül sözlüm sabah oldu. Çek perdeyi, aç pencereyi kaldır başını gökyüzüne. Gördün mü? İşte oradayım ben.
Sakın, sakın bakma. Güneş çok parlak, yanmasın gözlerin.
Çok abartama beni gözünde, ben güneş değilim.
Ama bak güneşin yanındayım.
Hep oradayım, gördün mü Sevdiğim.
Neden mi oradayım bir tanem.
Çünkü
GÜNEŞİN KIZIYIM BEN……………………………..
Mine ATLI 31/07/2007 – 00.40
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
Artık sensiz olamıyorum,
Ne zaman senden ayrı kalsam
Ölüp ölüp tekrar diriliyorum.
Gözlerim gözlerine,tenim tenine öyle muhtaç ki,
Nefes almaktan bile daha muhtaç.
Keşke her an yanımda olsan..
Sarılsam sana,öpsem,koklasam
Sonra haykırsam içimde ne varsa aşktan yana
Seni seviyorum diye bağırsam çığlık çığlığa.
Yanımda olmasanda belki duyarsın diye
Hep söylüyorum zaten SENİ SEVİYORUM.
Artık sensiz olmam imkansız
Yokluğunla bu sensiz geceler ne kadar sürecek bilmiyorum
Ve bu sensizliğe ne kadar dayanırım?
Bilemiyorum...
Sensizlik zaman durması gibi,ölüm gibi
Artık sensiz olamıyorum
İçim acıyor yokluğunda
Canım konuşmak,vücudum hareket etmek,kalbim atmak istemiyor
Keşke yanımda olsan
Bak artık sensiz olamıyorum
Geri: GÖKKUŞAĞIM
UÇUN MARTILAR
Gün geceye dönüyor yine. Ruhumun karanlık saatleri başlıyor. İçimdeki çocuk ağlıyor. Tüm mutsuz insanların inlemelerini duyabiliyorum. O kadar yoğun ki, yalnız değilim bu dünyada. Gökyüzünü delip, arşa varıyor mutsuz çığlıklar.
Yüreğim bu saatlerde geceye rehin oluyor. Geçmek bilmeyen saatler yalnızlığımı törpülüyor. Cama vuran yağmur damlaları ruhumu dövüyor. Her bir damla bir yumruk gibi iniyor zavallı yüreğime. Yüreğimse yağmura inat içine akıtıyor gözyaşlarını. Ne kadar dayanabilir ki yalnızlığa çaresizliğe, acıya ve en önemlisi bana….
Karanlık odamda yüreğimle beraber ağlıyoruz gözyaşlarımızı içimize akıtarak. Ay bile görünmüyor bu gece, sanki o da küsmüş bize. Şehrin heryeri ışıl ışıl parlarken ben karanlıktayım. Ama biliyorum her gecenin mutlaka bir sabahı vardır….
Uyumak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki bu gece yalnız geçen son gecem. Yüreğim sahibini buldu sonunda. Bundan sonra hiç yalnız kalmayacağız.
Güneş yarın sabah bizim için doğacak, sevda çiçekleri bizim için açacak. Gökyüzünde uçan martılardan yardım dilenmeyeceğim artık. Papatya falları bakmayacağım. Çünkü sonunu biliyorum.. Seviyor… Bende seviyorum……………..
Öyleyse neden içimdeki bu hüzün? Daha başlamadan bitiş korkusu mu? Yine terk edilme korkusu mu?
Boşver yüreğim üzülme… Yaşamadan bilemem ki. Sonu acı olsa bile sevmek güzel, beklemek güzel, birilerinin bir yerlerde beni düşündüğünü bilmek çok güzel.
Yarın martılar benim için uçacaklar. Sevdiğime emanetimi götürecekler.
Bekle sevgili… Martılar sana geliyorlar.
İşte artık gece güne dönüyor. Odam yavaş yavaş aydınlanıyor. Yüreğim ışık saçıyor. Biliyorum ay artık her gece ışıl ışıl parlayacak… Mutsuz çığlıklar kahkahaya dönüşecek. Bahçemdeki çiçekler bir başka açıp sadece sevda kokacak.
Artık güneş doğdu. Sahile gidiyorum. Martıları emanetimle geri göndermeye.
HADİ UÇUN MARTILAR…. SİZ GİDECEĞİNİZ YERİ BİLİYORSUNUZ……
Mine ATLI 04/08/2008 - 00.44
Gün geceye dönüyor yine. Ruhumun karanlık saatleri başlıyor. İçimdeki çocuk ağlıyor. Tüm mutsuz insanların inlemelerini duyabiliyorum. O kadar yoğun ki, yalnız değilim bu dünyada. Gökyüzünü delip, arşa varıyor mutsuz çığlıklar.
Yüreğim bu saatlerde geceye rehin oluyor. Geçmek bilmeyen saatler yalnızlığımı törpülüyor. Cama vuran yağmur damlaları ruhumu dövüyor. Her bir damla bir yumruk gibi iniyor zavallı yüreğime. Yüreğimse yağmura inat içine akıtıyor gözyaşlarını. Ne kadar dayanabilir ki yalnızlığa çaresizliğe, acıya ve en önemlisi bana….
Karanlık odamda yüreğimle beraber ağlıyoruz gözyaşlarımızı içimize akıtarak. Ay bile görünmüyor bu gece, sanki o da küsmüş bize. Şehrin heryeri ışıl ışıl parlarken ben karanlıktayım. Ama biliyorum her gecenin mutlaka bir sabahı vardır….
Uyumak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki bu gece yalnız geçen son gecem. Yüreğim sahibini buldu sonunda. Bundan sonra hiç yalnız kalmayacağız.
Güneş yarın sabah bizim için doğacak, sevda çiçekleri bizim için açacak. Gökyüzünde uçan martılardan yardım dilenmeyeceğim artık. Papatya falları bakmayacağım. Çünkü sonunu biliyorum.. Seviyor… Bende seviyorum……………..
Öyleyse neden içimdeki bu hüzün? Daha başlamadan bitiş korkusu mu? Yine terk edilme korkusu mu?
Boşver yüreğim üzülme… Yaşamadan bilemem ki. Sonu acı olsa bile sevmek güzel, beklemek güzel, birilerinin bir yerlerde beni düşündüğünü bilmek çok güzel.
Yarın martılar benim için uçacaklar. Sevdiğime emanetimi götürecekler.
Bekle sevgili… Martılar sana geliyorlar.
İşte artık gece güne dönüyor. Odam yavaş yavaş aydınlanıyor. Yüreğim ışık saçıyor. Biliyorum ay artık her gece ışıl ışıl parlayacak… Mutsuz çığlıklar kahkahaya dönüşecek. Bahçemdeki çiçekler bir başka açıp sadece sevda kokacak.
Artık güneş doğdu. Sahile gidiyorum. Martıları emanetimle geri göndermeye.
HADİ UÇUN MARTILAR…. SİZ GİDECEĞİNİZ YERİ BİLİYORSUNUZ……
Mine ATLI 04/08/2008 - 00.44
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
HAYAL SANDIĞIM
Hatırlar mısın sevgilim! Birlikte yaptığımız bir sandık vardı. Onu bana bırakmıştın giderken. Hayal sandığı koymuştum adını yıllar önce. Hala duruyor o sandık.
Bugün yine seni hatırlayıp açmak istedim sandığımı. Önce üzerindeki kendi ellerimle işlediğim ipek örtüyü kaldırdım usulca.
Sonra okşadım onu. Tıpkı saçlarının arasında dolaştırıyormuş gibi ellerim. Yavaş yavaş her noktasına dokundum. Bütün dokularını hissettim. Yavaşça kaldırdım kapağını. Alalhım! Buram buram aşk kokusu yayılıyor etrafa. İçim ürperdi birden. Sanki sen kokuyordun. Sanki yanımdaydın.
Ne kadar zaman geçti hayal sandığımı açmayalı? Hatırlamıyorum, uzun zaman olmalı.
Önce utancından bana beni sevdiğini söyleyemeyip, yazdığın mektup çıktı içinden. Sararmış biliyor musun! Açamadım mektubu zarar vermeyeyim diye.
Ardından ilk buluştuğumuz gün. Çok soğuk bir kış günüydü Ankara’da. Bir gün önce yağan kar buz tutmuştu. Soğuk bir rüzgar esiyordu. İlk kez tutmuştun o gün elimi. Üşüdüğünü hissedince de senin elinle birlikte paltonun cebine sokmuştun. Sıcacıktı ellerin. Bir anda benimkini de ısıtıverdin, beraberinde yüreğimi de.
Sonra bana aldığın tek taşlı yüzük çıktı. Hatırlıyor musun? Ellerin titriyordu onu parmağıma takarken. Sonraları onu çok kaybettim, ama hep buldum biliyor musun? Şimdi o da sandıkta.
Aaaaaaa!!!!!!!!!!
Okulumun balo gecesi. En mutlu gecemizdi bizim. Bütün gece birbirimizn gözlerinin içine bakarak dansetmiştik. Sonra da balo çıkışında gecenin üçünde Ankara sokaklarında elele yürümüştük. Saat beşte gitmiştik eve. Annem beni gözleriyle dövmekten beter etmişti.
İşte en çok oturduğumuz park. İşte bankımız. Üzerindeki ağaç bile aynı. Sanki hiç büyümemiş.
Bu da birlikte en çok gittiğimiz sinema. Okula çok yakındı. O yüzden hep oraya giderdik.
Top Gun filmi de buradaymış. Şarkısı bizim şarkımızdı; take my breath away. Ne güzel müziği vardı. Müziği duyabiliyorum.
İşte en önemlisi. İş çantanı bize bıraktığın gün. Senden izinsiz açmıştım onu. Şiir defterini bulmuştum içinde. Evde kimse yoktu. Tek tek okudum tarihli, saatli şiirlerini. Sana söylediğim bir kelimeyi, bir cümleyi ne hale getirmiştin. Ben sana neler söylemişim farkında olmadan. Nasıl da kırmış çoğu seni. Çok ağlamıştım o gün. Hem okumuş, hem ağlamıştım.
İşte senin en sessiz olduğun günde burada. Ne çok kızmıştım sana susuyorsun diye. Sonradan öğrendim. Ogün tayinin çıktığını öğrenmişsin, bana söyleyemediğin için susuyormuşsun.
Nereden bilebilirdim ki? Bilsem üzer miydim seni! Ve aslında o günün benim ölüm günüm olduğunu nereden bilebilirdim ki……
Ve en son sensiz geçen acı günler. Onlara bakmak bile istemiyorum. Sandığımın yarısından çoğu onlarla dolu. Onları anlatamam.Sadece yaşadım.
Zavallı sandığım benim. Ne çok acı, ne az sevinç varmış içinde.
Biliyor musun? Hayal sandığımın içinde hiç gelecekle ilgili hayallerimiz.yok. Çünkü hiç kuramadık.İzin vermediler bize.
Tıpkı senin dediğin gibi şiirinde;
SEVGİMİZ NE BİR HİKAYE İDİ,
NE DE BİR ROMAN
SADECE BİR GÜLDÜ DÜNYA DENİLEN BAHÇEDE
GÜZELLİĞİNİ ÇEKMEYENLERCE KOPARTILAN………
Hayal sandığımı kapatıyorum canım ve onu Ege Denizinin en derin yerine atıyorum.
BEN ARTIK YENİ HAYALLERE YELKEN AÇIYORUM…………………………………..
Mine ATLI 01/08/2008 – 00.21
Hatırlar mısın sevgilim! Birlikte yaptığımız bir sandık vardı. Onu bana bırakmıştın giderken. Hayal sandığı koymuştum adını yıllar önce. Hala duruyor o sandık.
Bugün yine seni hatırlayıp açmak istedim sandığımı. Önce üzerindeki kendi ellerimle işlediğim ipek örtüyü kaldırdım usulca.
Sonra okşadım onu. Tıpkı saçlarının arasında dolaştırıyormuş gibi ellerim. Yavaş yavaş her noktasına dokundum. Bütün dokularını hissettim. Yavaşça kaldırdım kapağını. Alalhım! Buram buram aşk kokusu yayılıyor etrafa. İçim ürperdi birden. Sanki sen kokuyordun. Sanki yanımdaydın.
Ne kadar zaman geçti hayal sandığımı açmayalı? Hatırlamıyorum, uzun zaman olmalı.
Önce utancından bana beni sevdiğini söyleyemeyip, yazdığın mektup çıktı içinden. Sararmış biliyor musun! Açamadım mektubu zarar vermeyeyim diye.
Ardından ilk buluştuğumuz gün. Çok soğuk bir kış günüydü Ankara’da. Bir gün önce yağan kar buz tutmuştu. Soğuk bir rüzgar esiyordu. İlk kez tutmuştun o gün elimi. Üşüdüğünü hissedince de senin elinle birlikte paltonun cebine sokmuştun. Sıcacıktı ellerin. Bir anda benimkini de ısıtıverdin, beraberinde yüreğimi de.
Sonra bana aldığın tek taşlı yüzük çıktı. Hatırlıyor musun? Ellerin titriyordu onu parmağıma takarken. Sonraları onu çok kaybettim, ama hep buldum biliyor musun? Şimdi o da sandıkta.
Aaaaaaa!!!!!!!!!!
Okulumun balo gecesi. En mutlu gecemizdi bizim. Bütün gece birbirimizn gözlerinin içine bakarak dansetmiştik. Sonra da balo çıkışında gecenin üçünde Ankara sokaklarında elele yürümüştük. Saat beşte gitmiştik eve. Annem beni gözleriyle dövmekten beter etmişti.
İşte en çok oturduğumuz park. İşte bankımız. Üzerindeki ağaç bile aynı. Sanki hiç büyümemiş.
Bu da birlikte en çok gittiğimiz sinema. Okula çok yakındı. O yüzden hep oraya giderdik.
Top Gun filmi de buradaymış. Şarkısı bizim şarkımızdı; take my breath away. Ne güzel müziği vardı. Müziği duyabiliyorum.
İşte en önemlisi. İş çantanı bize bıraktığın gün. Senden izinsiz açmıştım onu. Şiir defterini bulmuştum içinde. Evde kimse yoktu. Tek tek okudum tarihli, saatli şiirlerini. Sana söylediğim bir kelimeyi, bir cümleyi ne hale getirmiştin. Ben sana neler söylemişim farkında olmadan. Nasıl da kırmış çoğu seni. Çok ağlamıştım o gün. Hem okumuş, hem ağlamıştım.
İşte senin en sessiz olduğun günde burada. Ne çok kızmıştım sana susuyorsun diye. Sonradan öğrendim. Ogün tayinin çıktığını öğrenmişsin, bana söyleyemediğin için susuyormuşsun.
Nereden bilebilirdim ki? Bilsem üzer miydim seni! Ve aslında o günün benim ölüm günüm olduğunu nereden bilebilirdim ki……
Ve en son sensiz geçen acı günler. Onlara bakmak bile istemiyorum. Sandığımın yarısından çoğu onlarla dolu. Onları anlatamam.Sadece yaşadım.
Zavallı sandığım benim. Ne çok acı, ne az sevinç varmış içinde.
Biliyor musun? Hayal sandığımın içinde hiç gelecekle ilgili hayallerimiz.yok. Çünkü hiç kuramadık.İzin vermediler bize.
Tıpkı senin dediğin gibi şiirinde;
SEVGİMİZ NE BİR HİKAYE İDİ,
NE DE BİR ROMAN
SADECE BİR GÜLDÜ DÜNYA DENİLEN BAHÇEDE
GÜZELLİĞİNİ ÇEKMEYENLERCE KOPARTILAN………
Hayal sandığımı kapatıyorum canım ve onu Ege Denizinin en derin yerine atıyorum.
BEN ARTIK YENİ HAYALLERE YELKEN AÇIYORUM…………………………………..
Mine ATLI 01/08/2008 – 00.21
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
BEKLENEN AŞK
Binlerce yıldır aşkı bekliyordum sanki
Birgün ansızın giriverdi hayatıma
Yüreğim önce karşı geldi
Canına yetmişti çektiği acılar
Kendisine uzanan sıcacık eli tutmak zor geliyordu
Çekiniyordu elini uzatmaya
O kadar acı hatıralar vardı ki geçen günlerde
Gelen aşkın onu incitmesinden çok korkuyordum
Ama aşka aşıktım işte, evet dedim sonunda
Baharda yağan yağmurlarla gelmişti bana aşkım
Yıldızsız gecelerden güneşli günlere yürüyorum artık
Issız sahilde tek başıma değilim
Aşkım yanımda olmasa da ruhu benimle beraber
Martılar gökyüzünde benim için kanat çırpıyor
Onların kalbinin sesi benim kalbimin sesi oldu sanki
Binlerce kalp atışı, ölümsüz bir sevda müziği gibi çınlıyor kulaklarımda
Bedenim bu enfes müzik eşliğinde dansediyor
Açıktan geçen gemiler aşkımızı duyuruyorlar tüm dünyaya
Dünya bir başka gülümsüyor acılara
Her yıldızsız gece güneşe kavuşuyor
Beklenen aşk delice yaşanıyor artık
Mine ATLI 04/08/2008 - 17.00
Binlerce yıldır aşkı bekliyordum sanki
Birgün ansızın giriverdi hayatıma
Yüreğim önce karşı geldi
Canına yetmişti çektiği acılar
Kendisine uzanan sıcacık eli tutmak zor geliyordu
Çekiniyordu elini uzatmaya
O kadar acı hatıralar vardı ki geçen günlerde
Gelen aşkın onu incitmesinden çok korkuyordum
Ama aşka aşıktım işte, evet dedim sonunda
Baharda yağan yağmurlarla gelmişti bana aşkım
Yıldızsız gecelerden güneşli günlere yürüyorum artık
Issız sahilde tek başıma değilim
Aşkım yanımda olmasa da ruhu benimle beraber
Martılar gökyüzünde benim için kanat çırpıyor
Onların kalbinin sesi benim kalbimin sesi oldu sanki
Binlerce kalp atışı, ölümsüz bir sevda müziği gibi çınlıyor kulaklarımda
Bedenim bu enfes müzik eşliğinde dansediyor
Açıktan geçen gemiler aşkımızı duyuruyorlar tüm dünyaya
Dünya bir başka gülümsüyor acılara
Her yıldızsız gece güneşe kavuşuyor
Beklenen aşk delice yaşanıyor artık
Mine ATLI 04/08/2008 - 17.00
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
teşekkürler kardeşim
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
DİLEĞİMDİR…
Bazı insanlar vardır. Kapalı kutu gibidirler. Her an kırılacak gibi hassas dururlar. Fazla konuşmazlar. Kendilerine yaklaşan insanlarla aralarına mesafe koyarlar. Onlarla arkadaş, dost veya sevgili olmak hiç kolay değildir. Yakın ilişkilerden hep uzak dururlar. Tanımayanlar onlara soğuk, kendini beğenmiş, ukala vb. özellikleri yakıştırırlar. Ama bilmezler o insanların ne kadar kırılgan yürekli olduğunu….
Gözlerine bakmak gerek bu insanların. O gözler engin bir deniz gibidir. Derin, karanlık, arada bir ışık sızdıran…..
Bu engin deniz neler barındırır içinde bilinmez… Acılar, ayrılıklar, üzüntüler, yakarışlar, kaçışlar, terk edilişler,……. Ve en kötüsü acılarla yoğrulmuş bir yürek…
Yüreği engin denizin dibindeki küçücük bir istiridyeye benzer. İçinde tertemiz, bembeyaz, parlak bir inci barındırır. Bazen sonsuza kadar bu inciye hiç kimse ulaşamaz. Çünkü orda olduğunu bilmez bile. İstiridyeyi aramak için uğraşmaz. Ve bu insanlar kaybettikleri değerlerin asla farkında olmazlar. fark etseler bile artık çok geçtir…
Ama bazı özel insanlar vardır kiii… İşte onlar engin denizin dibindeki istiridyeye ulaşırlar. Hiç kolay değildir bu. Derinliklere ulaşmak, istiridyeyi bulmak o sonsuzlukta ve yüzeye çıkarmak. Her babayiğidin harcı değildir. Sonra sıra istiridyeyi açmaya gelir. Çok serttir kabuğu, bakmayın kırılgan göründüğüne. Açamaya çalışırken elinizi keser. Tekrar tekrar denersiniz. Eliniz kan revan içinde kalmıştır.
İşte sonunda o muhteşem an.
Pırıl pırıl inci; güneşin altında en iç yakıcı, çarpıcı, zarif haliyle gözlerinizin önünde gün ışıklarıyla ilk kez buluşur. İnci ile güneş ışıklarının dansı ……. Sadece görünce hissedilir. Sadece yaşanır, anlatılmaz.
Bu insanların yüreğine ulaşmak engin denizlerin dibindeki istiridyenin incisine ulaşmak gibidir. Zorlu engeller aşılır. Bazen gözler ağlar, bazen de yürekler…. Kararlı olan başarır.
Elini kanatmak uğruna istiridyeyi açmayı başaranlar daima mutlu olur….Sonsuza kadar…
İnciye ulaşmanız dileğiyle…………………………………….
Mine ATLI 14/08/2008 13.09
Bazı insanlar vardır. Kapalı kutu gibidirler. Her an kırılacak gibi hassas dururlar. Fazla konuşmazlar. Kendilerine yaklaşan insanlarla aralarına mesafe koyarlar. Onlarla arkadaş, dost veya sevgili olmak hiç kolay değildir. Yakın ilişkilerden hep uzak dururlar. Tanımayanlar onlara soğuk, kendini beğenmiş, ukala vb. özellikleri yakıştırırlar. Ama bilmezler o insanların ne kadar kırılgan yürekli olduğunu….
Gözlerine bakmak gerek bu insanların. O gözler engin bir deniz gibidir. Derin, karanlık, arada bir ışık sızdıran…..
Bu engin deniz neler barındırır içinde bilinmez… Acılar, ayrılıklar, üzüntüler, yakarışlar, kaçışlar, terk edilişler,……. Ve en kötüsü acılarla yoğrulmuş bir yürek…
Yüreği engin denizin dibindeki küçücük bir istiridyeye benzer. İçinde tertemiz, bembeyaz, parlak bir inci barındırır. Bazen sonsuza kadar bu inciye hiç kimse ulaşamaz. Çünkü orda olduğunu bilmez bile. İstiridyeyi aramak için uğraşmaz. Ve bu insanlar kaybettikleri değerlerin asla farkında olmazlar. fark etseler bile artık çok geçtir…
Ama bazı özel insanlar vardır kiii… İşte onlar engin denizin dibindeki istiridyeye ulaşırlar. Hiç kolay değildir bu. Derinliklere ulaşmak, istiridyeyi bulmak o sonsuzlukta ve yüzeye çıkarmak. Her babayiğidin harcı değildir. Sonra sıra istiridyeyi açmaya gelir. Çok serttir kabuğu, bakmayın kırılgan göründüğüne. Açamaya çalışırken elinizi keser. Tekrar tekrar denersiniz. Eliniz kan revan içinde kalmıştır.
İşte sonunda o muhteşem an.
Pırıl pırıl inci; güneşin altında en iç yakıcı, çarpıcı, zarif haliyle gözlerinizin önünde gün ışıklarıyla ilk kez buluşur. İnci ile güneş ışıklarının dansı ……. Sadece görünce hissedilir. Sadece yaşanır, anlatılmaz.
Bu insanların yüreğine ulaşmak engin denizlerin dibindeki istiridyenin incisine ulaşmak gibidir. Zorlu engeller aşılır. Bazen gözler ağlar, bazen de yürekler…. Kararlı olan başarır.
Elini kanatmak uğruna istiridyeyi açmayı başaranlar daima mutlu olur….Sonsuza kadar…
İnciye ulaşmanız dileğiyle…………………………………….
Mine ATLI 14/08/2008 13.09
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
Geri: GÖKKUŞAĞIM
CENNETTEN
On yaşında bir çocuk..
İki yıl önce babasıyla birlikte yılbaşı alışverişine çıktılar. Sağanak yağmur vardı. Çocuk dikkatini çeken bir mağazanın vitrinini göstermek için babasını zorladı ve birkaç saniyelik dikkatsizlik çok büyük bir kazaya neden oldu. Baba olay yerinde öldü, çocuksa hiç yara almadı. Ancak parçalanan arabadan tam iki saatte çıkarılabildi. Sekiz yaşındaki bu çocuk iki saat boyunca babasının cesedinin yanında oturdu………
Çok büyük bir travmaydı bu onun için. O günden sonra hiç yürümedi. Evden dışarı çıkmadı. Annesinden başka hiç kimseyle konuşmadı. Dış dünyaya tamamen kapadı kendini. Babasının ölümünden kendini sorumlu tutuyordu.
Cennette bir melek…….
Dünyayı çok merak ediyor, orada yaşamak istiyordu. Allaha çok yalvardı bu dileğini kabul etmesi için, Allah da dayanamadı sonunda kabul etti ama bir şartla. Kanatları alınacaktı. Normal bir insan gibi gönderilecekti dünyaya.
Ve bir gün geri dönmek isterse çok büyük bir iyilik yapmak zorundaydı kanatlarını tekrar kazanmak için… Sadece yılbaşı gecesine kadar vakti vardı.
Eski melek çocuğun yaşadığı şehre gönderildi. Ama ne yapacaktı dünyada nasıl yaşayacaktı. Birkaç gün boş boş gezdi. Çok açtı. Karnını doyurması gerekiyordu, ama nasıl? Üstü başı perişan haldeydi. Bir kaldırımın kenarına oturdu. Kara kara düşünüyordu…
Yoldan geçenler önüne bozuk para atmaya başladılar. Şaşırmıştı ne demekti bu, neden yapıyorlardı? Birkaç saat öylece oturdu. Epey para vardı artık önünde. Hava kararmıştı. Paraları topladı. Fırından bir ekmek alıp yedi. Tasarruflu olmalıydı, yarın yeni bir gün olacaktı onun için…
O gece soğuktan titreyerek bir parkta uyudu. Ertesi gün bir eskiciden eski bir keman satın aldı. Sokaklarda keman çalarak gezmeye başladı. Az da olsa para kazanıyordu artık. Böylece günler geçti. Hava iyice soğumuştu. İnsanlar mecbur kalmayınca sokağa çıkmıyorlardı. O da kazanamıyordu artık.
Günlerdir açtı yine. Lokantanın önünden geçerken midesinin sesini duydu. Pişman oldu dünyayı istediğine. Çok kötü durumdaydı. Üstüne üstlük sokaktaki birkaç serseriden bir araba dayak yedi. Zor yürüyordu.
Daha güvenli olur düşüncesiyle caddeye çıktı. Sendeleyerek birkaç adım atmıştı ki yanında bir araba durdu. Cam yavaşça açıldı ve orta yaşlı bir kadının yüzü göründü. “Buyurun sizi evinize bırakayım, hava çok soğuk” dedi. Adam arabaya bindi. Sıcacıktı içi. Kadına evi olmadığını söyledi.
Dünyada başına gelenleri anlattı. Haline acıyan kadın bir geceliğine onu evine götürdü. Karını doyurdu. Sıcak bir yatak verdi ve sakın evin içinde dolaşmayın diyerek yalnız bıraktı onu. Adam derin bir uykuya daldı. Günlerdir ilk kez bir evde sıcak bir yataktaydı. Birkaç saat sonra tuvalet ihtiyacı ile uyandı. Odadan çıktı. Çıkar çıkmaz da koridorda tekerlekli sandalye ile dolaşan çocukla karşılaştı. Nedense korkmamıştı çocuk. Selamlaştılar, konuşmaya başladılar. İki yıldır ilk kez bir yabancıyla konuşuyordu çocuk. Ama çok hoşlanmıştı adamdan. Kendisini çeken bir şeyler vardı onda. Odasına davet etti onu. Odada çok büyük bir teleskop vardı. Tek eğlencesiydi çocuğun. Birlikte gökyüzünü seyrettiler. Milyonlarca yıldız vardı. Adam yıldızlarla ilgili bildiklerini anlattı çocuğa. Çocuk şaşkındı. Sevmeye başlamıştı adamı. Sabaha karşı adam tekrar odasına gidip uyudu. Erkenden kalkıp gitmesi gerekiyordu.
Çocuk uyandığında adam çoktan gitmişti. Ağlayıp bağırmaya başladı. Annesi de şaşırmıştı onun bu tepkisine. Biraz sakinleşince annesi adamın onlarla kalamayacağını, yabancı biri olduğunu, ona güvenemeyeceklerini anlattı.. Çocuk dinledi, dinledi ve anne ben onu istiyorum dedi…..
Oğlu iki yıldan beri ilk kez ondan bir şey istemişti. Ne yapacaktı şimdi? Arabasına bindi ve sokaklarda dolaşmaya başladı. Bulmalıydı onu, Böylece kısa bir süre de olsa oğlu mutlu olacaktı.
Sonunda bir parkta gördü adamı, durumu anlatınca adam onunla gelmeye karar verdi.
Günlerce çocuk ve adam oynadılar, birbirlerine hikayeler anlattılar, gece gökyüzündeki yıldızları seyredip onlara isimler buldular. Çocuk çok mutluydu.
Yeni yıl yaklaşıyordu. Birlikte bir yılbaşı ağacı almak için adam dışarı çıkmaya ikna etti çocuğu. Güzel bir yılbaşı ağacı buldular, ama paraları yoktu ki…
Çocuk annemi çağıralım deyince adam kabul etmedi, biz kazanmalıyız parayı dedi. Ve hiç yanından ayırmadığı kemanıyla sokaklarda dolaşmaya başladılar. Tekerlekli sandalyedeki çocuğu görenler daha fazla para veriyorlardı. İhtiyaçları olan para toplanınca gidip ağacı ve gereken süsleri aldılar. Şarkılar söyleyerek eve döndüler. Birlikte ağacı süslediler.
Üç gün kalmıştı yeni yıla..
Çocuğun annesi alışverişe çıktığında bir gazeteye takıldı gözü. Adamın resmi vardı ve altında akıl hastanesinden kaçan hasta tehlikeli olabilir yazıyordu.
Telaşla evi aradı. Dışarı çıkmıştı adamla çocuk. Deliler gibi sokaklarda onları aramaya başladı.
Bu arada adam iyice alıştığı çocuğa sokakta gezerken hakkındaki bütün gerçeği anlattı. Şaşkındı çocuk. Ama adam o kadar iyiydi ki gerçekten bir melek olabilirdi. Hem her çocuğun koruyucu bir meleği olduğu anlatılmıştı ona. İnanmaması için bir neden yoktu.
Adam çocuğun kendisine verilen bir şans olduğunu anlattı. Belki çocuk yürürse o da kanatlarına kavuşabilirdi. Çocuğu kucağına aldı ,.sarılarak onu yürütmeye çalıştı. Birkaç kez birlikte düştüler, kalktılar… Çocuk yürümeye karar vermişti. Arkadaşı kanatlarını kazanmalıydı tekrar. Ama iki yıldır bacak kasları ve kemikleri o kadar zayıflamıştı ki yürüyebilmesi çok zordu. Saatlerce vazgeçmeden denediler. Her şeye rağmen mutluydu çocuk. Yürüyecekti…
Akşam eve döndüklerinde onları bir sürpriz bekliyordu. Akıl hastanesi görevlileri evdeydi ve içeri girer girmez adamı yakaladılar, meşhur ismi lazım değil gömleğini giydirdiler. Çocuk da adam da şaşkındı, ama yapabilecekleri bir şey yoktu. Adam zorla kapıdan çıkarılırken yılbaşı gecesi sana geleceğim, söz veriyorum diye bağırdı çocuğa, ve yerde sürüklenerek gitti…..
Yılbaşı gecesine kadar çocuk doğru dürüst uyumadı, yemedi, içmedi, konuşmadı, sadece ağladı….
Ve o gece geldi. Çocuk pencerenin önünde bekliyordu. Söz vermişti meleği gelecekti bu gece.
Saatler geçti. Ama yoktu melek. Annesi de çok üzgündü. Çocuk artık beklemekten vazgeçip odasına yöneldi.
Son anda dışarıda adının söylendiğini duydu. Sevinçle bağırdı. “MELEĞİM GELDİ”.
Annesi kapıyı açtı. Melek içeri girdi. Çocukla birbirlerine sarıldılar. Kadın da ağlamaya başladı, rahat olsunlar diye dışarı çıktı. Dakikalarca öylece sarmaş dolaş kaldı çocukla adam. Sonra adam çocuğun gözlerinin içine baktı. Ben sözümü tuttum sana geldim dedi…….
Anne içeriye girdiğinde gördüğü manzara karşısında gözlerine inanamadı. Oğlu pencerenin önünde ayaktaydı ve camdan el sallıyordu. Sonra annesine döndü. Yüzünde sonsuz bir mutluluğu anlatan gülümseme vardı.
“ANNECİĞİM ONA KANATLARINI VERDİM”………………..
Mine ATLI 17/08/2008 16.10
On yaşında bir çocuk..
İki yıl önce babasıyla birlikte yılbaşı alışverişine çıktılar. Sağanak yağmur vardı. Çocuk dikkatini çeken bir mağazanın vitrinini göstermek için babasını zorladı ve birkaç saniyelik dikkatsizlik çok büyük bir kazaya neden oldu. Baba olay yerinde öldü, çocuksa hiç yara almadı. Ancak parçalanan arabadan tam iki saatte çıkarılabildi. Sekiz yaşındaki bu çocuk iki saat boyunca babasının cesedinin yanında oturdu………
Çok büyük bir travmaydı bu onun için. O günden sonra hiç yürümedi. Evden dışarı çıkmadı. Annesinden başka hiç kimseyle konuşmadı. Dış dünyaya tamamen kapadı kendini. Babasının ölümünden kendini sorumlu tutuyordu.
Cennette bir melek…….
Dünyayı çok merak ediyor, orada yaşamak istiyordu. Allaha çok yalvardı bu dileğini kabul etmesi için, Allah da dayanamadı sonunda kabul etti ama bir şartla. Kanatları alınacaktı. Normal bir insan gibi gönderilecekti dünyaya.
Ve bir gün geri dönmek isterse çok büyük bir iyilik yapmak zorundaydı kanatlarını tekrar kazanmak için… Sadece yılbaşı gecesine kadar vakti vardı.
Eski melek çocuğun yaşadığı şehre gönderildi. Ama ne yapacaktı dünyada nasıl yaşayacaktı. Birkaç gün boş boş gezdi. Çok açtı. Karnını doyurması gerekiyordu, ama nasıl? Üstü başı perişan haldeydi. Bir kaldırımın kenarına oturdu. Kara kara düşünüyordu…
Yoldan geçenler önüne bozuk para atmaya başladılar. Şaşırmıştı ne demekti bu, neden yapıyorlardı? Birkaç saat öylece oturdu. Epey para vardı artık önünde. Hava kararmıştı. Paraları topladı. Fırından bir ekmek alıp yedi. Tasarruflu olmalıydı, yarın yeni bir gün olacaktı onun için…
O gece soğuktan titreyerek bir parkta uyudu. Ertesi gün bir eskiciden eski bir keman satın aldı. Sokaklarda keman çalarak gezmeye başladı. Az da olsa para kazanıyordu artık. Böylece günler geçti. Hava iyice soğumuştu. İnsanlar mecbur kalmayınca sokağa çıkmıyorlardı. O da kazanamıyordu artık.
Günlerdir açtı yine. Lokantanın önünden geçerken midesinin sesini duydu. Pişman oldu dünyayı istediğine. Çok kötü durumdaydı. Üstüne üstlük sokaktaki birkaç serseriden bir araba dayak yedi. Zor yürüyordu.
Daha güvenli olur düşüncesiyle caddeye çıktı. Sendeleyerek birkaç adım atmıştı ki yanında bir araba durdu. Cam yavaşça açıldı ve orta yaşlı bir kadının yüzü göründü. “Buyurun sizi evinize bırakayım, hava çok soğuk” dedi. Adam arabaya bindi. Sıcacıktı içi. Kadına evi olmadığını söyledi.
Dünyada başına gelenleri anlattı. Haline acıyan kadın bir geceliğine onu evine götürdü. Karını doyurdu. Sıcak bir yatak verdi ve sakın evin içinde dolaşmayın diyerek yalnız bıraktı onu. Adam derin bir uykuya daldı. Günlerdir ilk kez bir evde sıcak bir yataktaydı. Birkaç saat sonra tuvalet ihtiyacı ile uyandı. Odadan çıktı. Çıkar çıkmaz da koridorda tekerlekli sandalye ile dolaşan çocukla karşılaştı. Nedense korkmamıştı çocuk. Selamlaştılar, konuşmaya başladılar. İki yıldır ilk kez bir yabancıyla konuşuyordu çocuk. Ama çok hoşlanmıştı adamdan. Kendisini çeken bir şeyler vardı onda. Odasına davet etti onu. Odada çok büyük bir teleskop vardı. Tek eğlencesiydi çocuğun. Birlikte gökyüzünü seyrettiler. Milyonlarca yıldız vardı. Adam yıldızlarla ilgili bildiklerini anlattı çocuğa. Çocuk şaşkındı. Sevmeye başlamıştı adamı. Sabaha karşı adam tekrar odasına gidip uyudu. Erkenden kalkıp gitmesi gerekiyordu.
Çocuk uyandığında adam çoktan gitmişti. Ağlayıp bağırmaya başladı. Annesi de şaşırmıştı onun bu tepkisine. Biraz sakinleşince annesi adamın onlarla kalamayacağını, yabancı biri olduğunu, ona güvenemeyeceklerini anlattı.. Çocuk dinledi, dinledi ve anne ben onu istiyorum dedi…..
Oğlu iki yıldan beri ilk kez ondan bir şey istemişti. Ne yapacaktı şimdi? Arabasına bindi ve sokaklarda dolaşmaya başladı. Bulmalıydı onu, Böylece kısa bir süre de olsa oğlu mutlu olacaktı.
Sonunda bir parkta gördü adamı, durumu anlatınca adam onunla gelmeye karar verdi.
Günlerce çocuk ve adam oynadılar, birbirlerine hikayeler anlattılar, gece gökyüzündeki yıldızları seyredip onlara isimler buldular. Çocuk çok mutluydu.
Yeni yıl yaklaşıyordu. Birlikte bir yılbaşı ağacı almak için adam dışarı çıkmaya ikna etti çocuğu. Güzel bir yılbaşı ağacı buldular, ama paraları yoktu ki…
Çocuk annemi çağıralım deyince adam kabul etmedi, biz kazanmalıyız parayı dedi. Ve hiç yanından ayırmadığı kemanıyla sokaklarda dolaşmaya başladılar. Tekerlekli sandalyedeki çocuğu görenler daha fazla para veriyorlardı. İhtiyaçları olan para toplanınca gidip ağacı ve gereken süsleri aldılar. Şarkılar söyleyerek eve döndüler. Birlikte ağacı süslediler.
Üç gün kalmıştı yeni yıla..
Çocuğun annesi alışverişe çıktığında bir gazeteye takıldı gözü. Adamın resmi vardı ve altında akıl hastanesinden kaçan hasta tehlikeli olabilir yazıyordu.
Telaşla evi aradı. Dışarı çıkmıştı adamla çocuk. Deliler gibi sokaklarda onları aramaya başladı.
Bu arada adam iyice alıştığı çocuğa sokakta gezerken hakkındaki bütün gerçeği anlattı. Şaşkındı çocuk. Ama adam o kadar iyiydi ki gerçekten bir melek olabilirdi. Hem her çocuğun koruyucu bir meleği olduğu anlatılmıştı ona. İnanmaması için bir neden yoktu.
Adam çocuğun kendisine verilen bir şans olduğunu anlattı. Belki çocuk yürürse o da kanatlarına kavuşabilirdi. Çocuğu kucağına aldı ,.sarılarak onu yürütmeye çalıştı. Birkaç kez birlikte düştüler, kalktılar… Çocuk yürümeye karar vermişti. Arkadaşı kanatlarını kazanmalıydı tekrar. Ama iki yıldır bacak kasları ve kemikleri o kadar zayıflamıştı ki yürüyebilmesi çok zordu. Saatlerce vazgeçmeden denediler. Her şeye rağmen mutluydu çocuk. Yürüyecekti…
Akşam eve döndüklerinde onları bir sürpriz bekliyordu. Akıl hastanesi görevlileri evdeydi ve içeri girer girmez adamı yakaladılar, meşhur ismi lazım değil gömleğini giydirdiler. Çocuk da adam da şaşkındı, ama yapabilecekleri bir şey yoktu. Adam zorla kapıdan çıkarılırken yılbaşı gecesi sana geleceğim, söz veriyorum diye bağırdı çocuğa, ve yerde sürüklenerek gitti…..
Yılbaşı gecesine kadar çocuk doğru dürüst uyumadı, yemedi, içmedi, konuşmadı, sadece ağladı….
Ve o gece geldi. Çocuk pencerenin önünde bekliyordu. Söz vermişti meleği gelecekti bu gece.
Saatler geçti. Ama yoktu melek. Annesi de çok üzgündü. Çocuk artık beklemekten vazgeçip odasına yöneldi.
Son anda dışarıda adının söylendiğini duydu. Sevinçle bağırdı. “MELEĞİM GELDİ”.
Annesi kapıyı açtı. Melek içeri girdi. Çocukla birbirlerine sarıldılar. Kadın da ağlamaya başladı, rahat olsunlar diye dışarı çıktı. Dakikalarca öylece sarmaş dolaş kaldı çocukla adam. Sonra adam çocuğun gözlerinin içine baktı. Ben sözümü tuttum sana geldim dedi…….
Anne içeriye girdiğinde gördüğü manzara karşısında gözlerine inanamadı. Oğlu pencerenin önünde ayaktaydı ve camdan el sallıyordu. Sonra annesine döndü. Yüzünde sonsuz bir mutluluğu anlatan gülümseme vardı.
“ANNECİĞİM ONA KANATLARINI VERDİM”………………..
Mine ATLI 17/08/2008 16.10
*Kibele*- Mesaj Sayısı : 93
Yaş : 57
Nerden : İzmir
İş/Hobiler : Kimya Mühendisi
Kayıt tarihi : 10/01/09
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz